19 Aralık 2015 Cumartesi

Soru-Cevaplar 41-50

Evet serüvenimiz devam ediyor. Bu serüvene sizlerde katılmak isterseniz yazıların altına yorumlarla sorularınızı yazın. Sizlerin sorusu da bu serüvenin ilerleyen bölümlerinde (eğer tekrar soru değilse) muhakkak cevaplanacaktır. 
Yolumuz açık, rehberimiz ışık olsun. Cevaplayan Özlem Tunalı. 

41- En fazla kaç kere enkarne olunur?
Çok fazla. Ancak örneğin Atatürk, tek enkarneyle dünyaya geldi ve bir daha dünyaya geri gelmedi. Peygamberlerin hepsi tek enkarne ile dünyaya geldi. Bir ruh ne kadar az sayıda enkarne ile dünyaya gelirse o kadar aslında zor bir sınavla dünyaya gelmiş olur. Tüm dersleri tek sınavla geçmek/bitirmek de mümkün, ya da her dersi tek tek geçene kadar dünyaya tekrar tekrar (binlerce kere de olabilir) gelerek tüm sınavları geçmek/bitirmek de mümkündür.

42- En ilkel gezegen dünyaysa en zeki/gelişmiş ruhların gezegeni hangidir?
Bunun cevabı bir tane değildir. Böyle çok gezegen var. Örneğin Sirius, Alkomplades bunlar hep gelişmiş gezegenler. Bilişsel düzeyi gelişmiş çok fazla sayıda gezegen var.

43- Film ya da belgesellerdeki uzaylı tasvirleri birbirine çok benzer. Buna göre diğer gezegenlerdeki bedenlenmiş ruhlar, hep aynı ya da benzer bedenlere mi sahiptir? 
Aslında bence bu tür filmlerde uzaylı tasvirleri için tek bir kaynaktan besleniyorlar. Çok fazla sayıda kaynaktan esinlenmiyorlar. Halbuki "uzaylılar" çok farklı bedenlere de sahip, sadece yeşil ya da gri renkli dev gözlü kısa boylu varlıklar değiller hepsi. Örneğin Pleiades liler de uzaylı ama kimse onları tasvir etmiyor. Halbuki onlar uzun boylu, maviye çalan beyazlıkta tenli, alımlı, zarif ve güzeldirler. Bu uzaylılar arasında da iyiler ve kötüler var aslında. 
(Eğer kötü uzaylılar varsa, biz hala nasıl hayattayız?) Dertleri bizim dünyamızı yok etmek değil, bizim genetiğimizi incelemek. (Deney faresi gibi yani.) Serpo projesi de bunun bir ürünü.*  
(Peki dünyayı ziyaret eden ruhlar hep aynı gezegenden mi geliyorlar?) Hayır, farklı farklı gezegenlerden ziyaretçiler var.

44- Eğer dünyaya ziyaret edebilecek kadar gelişmiş bir gezegene ait bir "uzaylı" varsa, bu "uzaylılar" farklı gezegenlere de ziyarette bulunuyorlar mı? Gelince nolur? Ya da birbirlerine düşman mıdırlar? Evet birbirlerine ziyarette bulunuyorlar. 
Farklı gezegenden olan ruhlar bir araya gelir mi? Birbirlerine gider gelirler görme maksatlı. Ama biz bunu hep dünya kafasıyla düşünüyoruz. Gidp geliyorlar mı, aralarında cinsel birleşme oluyor mu, çocukları oluyor mu, dedikodu yapıyorlar mı, dünya ile ne kadar ilgileniyorlar, diğer gezegenleri de merak ediyorlar mı vb. Ama aslında bizim ruhanilik düzeyimiz ile onlarınki arasında muazzam fark var. Bizim varoş olmamızın nedeni de bu, teknolojimizin yetersiz olması falan değil. Algılama potansiyelini kullanamamamız ya da psişik algılarımızın kapalı olma düzeyi asıl farkı oluşturuyor. Bizde en alt seviyede olan şey bu. Onlar hayata farklı bir anlam yükleyerek bakıyor. "Hadi dedikodu yapalım ya da acaba şunlar napıyorlar, hadi gidip bakalım" şeklide değil. Ben astral seyahate başladığımda hep şunu söyledim: "Allah'ım benim yanımda ol ve beni koru ve sana ulaşmak istiyorum" Ben bu soruların cevaplarını zaman içinde görebilmeye başladım. Benim amacım hep melekleri görmek ve yaradana yakın olmaktı. Onların niyetleri de o kadar ulvi ki. Astrala çıkıp spatyoma çıktığımda, ailemin yanına gidiyorum. Sirius gezegenin de çok huzur buluyorum. Oradaki ailemi gördüğümde çok huzur buluyorum. Ordaki düşünceler hep çok farklı. 
(Nasıl bir gezegen? Yani huzuru neyde buluyorsunuz orada, doğal güzellikli ya da başka bişey mi, nedir?) Orada bir ailem var. Onlar komutan gibiler orada, üst kademede görevli ruhlar. Onlar bana hep "Özlem devam et, seni takip ediyoruz" dediler. Dünyadan döndüğümde tekrar oraya döneceğim. Ama kimi Yıldız Tohumları (Yıldız İnsanları), kimi Sirius ya da başka gezegenden gelen galaktikler dünyada büyük yanlızlık yaşarlar. Çünkü ailelerinin orada olduğunu hissederler. Sonra orada (Sirius'da) ben halkımı gördüm. Büyük bir kalabalık. Ama buradaki gibi bir halk değil. Ruhani gözü çok açılmış. Binlerce ruh varlığı, sadece bakışlarıyla beni onayladı ve kafasını göğsüne doğru çekti ve başını eğdi. Bana gülümsediklerini gördüm. Ama bunlar binlerce ruh varlığı. Burada manevi güç o kadar fazla, o kadar yoğunki. Oradayken çok büyük bir huşu, çok bir sevgi, dönmeme isteği ve dünyada da çok büyük bir anlamsızlıkla karşılaşıyor insan. Çünkü oradaki ruh hali çok değişik. 
(O halde bu huzur hissi ve dönmeme isteği, sizin orada statü sahibi olmanızdan da ileri gelebilir) Statü peşinde değilim. Orada diyelimki, komutanlar var orayı yöneten. Ama bu varlık çok ama çok alçakgönüllü, çok erdemli. Oradakilerin hepsi ama hepsi ışık işçisi. Mevki sahibi olmaya kimse çalışmıyor. Oradaki ruh varlıkları hep görevli ve buraya da yardım ediyorlar. Mesela dünyada bir savaş çıkıyor. Savaşın dozunu azaltmak ya da savaştan insanların ne öğrenmesi gerektiğini sağlamak ya da tampon bölgelerine ışık işçisi göndermek gibi. Onlar gerçekten o bölgelere yollanıyor ve tampon insan, katalizör oluyorlar. Acıyı azaltıyorlar. İnsanlardan farklı ışığı, enerjisi olan varlıklar. Onların ruhani duyguları çok çok farklı. 
Farklı gezegen "türleri" arasında birleşme olur mu, yeni türler oluşmuş mudur? Hatta evrim süreci bu şekilde de devam etmekte midir? Tabiki de birbirleriyle birlikte oluyorlar. Hatta aralarında insanlarla birlikte olanlarda var, ama bunlar kötü olanlar. Mesela reptianların kökeni uzaydır. Ya da insanları kaçıran 1,50 boylarında yeşil ya da gri derili varlıklar da insanlarla birlikte olur. Hatta kaçırılan kadınların döllenmesi ama kadının hiç bir kişiyle cinsel ilişki yaşamadan hamile kalması durumları var. Bunları anlattıkları videolar var. Bunları yapma sebepleri de, dünyada neler olduğundan daha fazla bilgi sahibi olmak ve o dünyada doğan ruh varlığını yönetmek. Reptianların kökenine inersek, bunlar mağaralarda yaşıyor, güneşe çıkamıyor ve aydınlıktan rahatsız oluyorlar. Kendi başlarına olamadıklarından, insanları dünyayı deneyimlemek için araç olarak kullanıyorlar. Böylece çok daha kolay, insanları yönetebiliyorlar. 
(Peki amaçları nedir?) Dünyayı yönetmek. Bir rivayet var, ne kadar doğru olduğunu da bilemeyiz, bazı yöneticilerin reptian kökenli olduklarına ilişkin. Bu yöneticilerin de dünyayı yönetmek gibi bir gayeleri vardır. İyi uzaylılar kadar, kötü uzaylılar da var. 
(Peki örneğin Sirius gezegeni ile başka bir gezegen Playres gezegeni dost mudur?) Dosttur evet. Ama mesela kötüler çok farklı. Ama kötü "uzaylıların" da algıları açık. Ama algısı her açık olan varlık iyi olacak diye birşey yok, bunu karıştırmamak lazım. 
(Peki birbirleriyle olunca ne tür bir varlık doğuyor?) Öncelikle iyi uzaylılar insanlarla birlikte olmuyorlar. (Peki ya farklı gezegenden olan iki iyi uzaylı birlikte olduklarında yeni türler oluşuyor mu?) Hayır, onlar kendi türleriyle birlikte olur sadece. Zaten öyle bir arzu da duymuyorlar. Yani mesela köpek gidip kedi ile cinsel birleşme yaşıyor mu, hayır. 
(At, eşekle birlikte oluyor ve katır oluyor ama) /Gülüşmeler/ Yok onlarda öyle bir şey olmuyor :)

45- En ilkel gezegen olan dünyada insanlar/ruhlar kendilerine birçok alanda yasak/kural ile hayatı zorlaştırmaktadır. Din, seks gibi konularda savaş bile çıkar. Başka gezegenlerde de buna benzer "hayatı zorlaştıran" etmenler var mıdır? Diğer gezegenlerde savaş var mıdır? Sadece barışın hüküm sürdüğü bir gezegen var mıdır?
Bu tür şey sadece bizim gezegenimizde var. Yani diğer gezegenlerde ruhani boyutta oluyor herşey. (O halde onların hayatında hiçbir "aksiyon" yok demektir) Evet bizim düşündüğümüz anlamda bir "aksiyon" yok hayatlarında ve zaten bu "aksiyon" için gönderiyorlar ruhları. Çünkü oralarda hayat çok düzenli. 
(Tekamül nasıl oluyor peki o gezegenlerde?) Başka şekillerde oluyor. Biz sadece burayı görüp, bildiğimiz için orayı tasavvur etmemiz hayli zor. Bu akvaryumda yaşayan bir balığa okyanusu anlatmaya benzer. Biz okyanustan hiç ama hiç haberi olmayan balıklarız aslında. Düşüncemiz, algımız, bakış açımız hepsi farklı. Baştan başa farklı. Ruhaniyet düzeyimiz farklı olduğundan dolayı ruh varlığının aradığı bulduğu, tekamülün neyle bağlantılı olduğu, yaşama verdiği anlam ... hepsi değişiyor. Yaşamı nasıl şekillendireceği, hepsi değişiyor. 
(Bu sorunun cevabını algılayamayacağımı düşünerek soruyorum: Peki orada herhangi bir tekamül konusu nedir? Mesela dünyada bu, yardım etmek, sabır, dürüstlük ve daha binlercesidir ya) Bu güzel bir soru. Mesela biz ışık insanlarının yapmaya çalıştıkları nedir, insanlara yardım etmek. Oradakilerin hepsi bunu yapıyor. (Sirius lu, sirius luya mı yardım ediyor yani?) Hayır, bize de yardım ediyorlar oradan. 
(Orada yaşayıp bize nasıl yardım ediyor peki? O zaman burada da yaşamış olmuyor mu peki) Hayır, onlar Sirius'da yaşarken enerji gönderirler. Sende burada yaşarken Sirius'a enerji gönderebilirsin. İstediğin her yere enerji gönderebilirsin. 
(O zaman tekamül için en varoş gezegen olan dünyaya mı muhtaç olmuş oluyorlar?) Onlar iyiler; Sirius, Playres ... Olgunlaşmış ruh varlıkları onlar. Kalbinde kocaman bir iyilik olduğu zaman, onu nereye saçacağını düşünürsün. Kendi tekamülün aslında enerjini nereye yönelttiğinle alakalı ve bunu yaparken kendinde ne kadar huzur ve huşu bulduğun önemli.
(Peki uzaydaki iyilerle, uzaydaki kötülerin savaş alanı dünya mı olmuş oluyor? Yani iyi uzaylılar, iyi insanlara destek vermeye onları korumaya; kötü uzaylılar ise savaş çıkarmaya ve dünyayı ele geçirmeye çalışırken mi tekamül etmiş oluyorlar?) Evet. 
(İyi de, koskoca galakside, evrende başka "savaşacak" yer yok mu dünyadan başka?) Ama dünyada Afrika'da çok değerli madenler var ve uzaylılar bunları çok sever. Altınları çok severler. 
(Madeni napacak ki onlar?) Kullanıyorlar. Diğer gezegenlerde bunlar daha azmış. 
(O zaman onlar bize madenlerimiz için mi yardım ediyorlar?) Hayır bunu isteyenler kötü uzaylılar. 
(Peki iyi uzaylıların bu dünyadan almayı istedikleri hiç mi bir şey yok?) Hayır yok. Ama kötü olanlar savaşları çıkaranlar. 
(Peki üçüncü defa sormuş olacam ama: Yine de kötü ve iyi uzaylılar neden dünyada "savaşıyor"?) Plades liler, reptianları kaale bile almaz. Savaş için bir karşılık gerekir. Reptianlar pladeslilere hiç etki edemez. Ancak ve ancak insanı baştan çıkarabilir reptianlar. İyi uzaylılarda bizi onlardan korumak isterler. 
(İyi de, bu iyi uzaylılar zaten iyi ve çok gelişmiş ve hatta ruhani. Neden bize yardım etmek istiyor ki?) Burada ve evrenin bambaşka yerlerinde de savaşın bitmesi için yardım ediyor. 
(Peki bu ruh varlıklarının gelişmişlik düzeyleri, beyinlerini kullanma oranları ile mi direkt doğru orantılı?) Evet. "Hayat Savunmaya Değer" filmdeki gibi bizler %3, onlar ise %50den fazlasını kullanıyorlar beyinlerinin.

46- Şehitlerde tekrar doğuyor mu? Ya da şehit olarak ölmenin spritüel açıdan bir farkı/ayrıcalığı oluyor mu?
Bu çok güzel bir soru. Öncelikle şehitler de tekrardan doğarlar. Biz 6 yaşımıza kadar damgalarımız açık kalır, sonrasında ise kapanır. Öncesinde bunları hatırlayabiliriz. Ama yine de geçmiş yaşam terapilerinde önceki hayatlarımızda naptığımızı bulabiliriz. Bir savaşta vurularak öldürülmüş bir askerin, sonraki hayatında (4.) kalp çakrası paramparça olmuştur. Hesaplamada harften ve rakamdan hiç destek almıyor demektir. Ve bu insan, aile kurmakta çok zorlanır. Sevmekte çok zorlanır. Bağlanmak da çok zorlanır. 
(Niye peki böyle bir ceza verilir?) Ceza değil bu, kendiliğinden olan birşey. Bir önceki hayatta vurularak öldüğü için, ailesini, sevdiklerini kaybettiği için üzüntüden kalbi dağılır. Savaşta ölmek çok büyük bir şey olduğundan kalbini kaybetti. Bu hayatta kalbini tekrar kurması gerekir. Yani birisi çıkar karşısına sevemez ya da sevmek ister ve sevemez. Çok zordur yolu. Zaman zaman bunun farkına varır. Küçük çocuklarda ortaya çıkar bu. Küçük çocuklar farkeder önceki hayatalarında ne olduğunu, neler yaşadığını. 2-3 yaşına kadar bunlar çok açıktır. Mesela silahları sevmeyebilir ya da onun savaştığı ülkeyle ilgili kötü şeyler söyleyebilir. Küçük çocuğun birdenbire bunları söylemesi pek mantıklı gelmeyebilir ama bunu söylediğinde dediklerini can kulağı ile dinlediğinde biraz daha fazla anlatacaktır ve bilirsen ona anlattırabilirsin. Şehitler bir sonraki enkarnede dünyaya gelirler. Çok büyük ruh varlıkları sadece tek enkarne ile gelip ölmesi hedeflendiyse şayet (Atatürk gibi) o zaman dünyaya gelmez. (Ama Atatürk şehit olmadı) Evet ama Atatürk gibi büyük ruh varlıkları dünyayı değiştirmek için tek enkarne için sözleşmesini yaptıysa bu durum söz konusudur. Çünkü çok fazla ders/yük alırlar. Bir ruh varlığı derki, "Ben 30 enkarnede yaşayacağım/öğreneceğim enkarneyi tek enkarnede almak istiyorum". O zaman bu ruhun yükü ağır olur. Böylece buraya yaşacağını yaşar ve sınavı verirse bir daha dünyaya gelmez. Ya da yine gelir ama şehit olur tekrar gelir. 
(O halde spiritüel açıdan şehit olmanın bir avantajı yok) Evet bir avantajı yok. 
(Peki Kuran'da yazanlar?) Kuran'da şehitler için yazanlar, din için savaşlar için geçerlidir, vatan değil. Din için savaşanlar ise direkt cennete giderler. Direkt Allah için savaşmışlardır. Halbuki vatan için savaşanlarda tramvatik bir durum olur. "Hayat Savunmaya Değer" filminde de çok güzel anlatır bunu. Ruh varlığı ölünce öldüğünün farkına varmaz ve tramvatik şekilde arada kalır. Dünya mekanında kalır, ailesini özleyebilir, sevdiklerini özleyebilir, mekanını özleyebilir. Sevdiği bir durumu özleyebilir. Savaşmaya devam etmek isteyebilir. "Gelmem" der. Arada kalmak ve öldüğünü anlamamak, asıl korkunç olan şey bu. Eğer giderse öbür tarafa (Spatyom) , kurtarırlar onu. Ama bir süre burada dolanabilir, acı olan bu. Zaten bizim yaptığımız ritüeller arada kalınmasın diye. 
(Peki Spatyom'a gittik, biz aynı filmdeki gibi orada yargılanacak mıyız?) Tabiki var. 
(Peki sonuç ne oluyor, cennet-cehennem olmayacaksa?) Cennet cehennem değil de, şöyle: Sen bu hayatta neyi öğrenememişsin, mesela çocuk sevmeyi öğrenememişsin. Çocuk sevmek senin tekamülünde aşman gereken ilk önemli karma mı? O zaman çocuk sevmeyi öğrenebileceğin bir karma tasarlanıyor sana. Mesela anaokulu öğretmeni olarak sözleşmene yazılıyor. Ve hatta sana deniyorki, "3 tane de çocuk yapacaksın" Ama kişi (ruh) aynı zamanda çocuk doğurmaktan inanılmaz derecede korkuyor olabilir. Neden, çünkü önceki hayatlarından birinde bir çocuk öldürmüş olabilir. Ama bu hayatta bilakis çocuk sevmeyi öğrenmesi ve ona da bakması gerekiyor olabilir. Yani kalbinde bunun kötü şeyler yapmanın kötü olduğunu anlayacak ve bunu da yenecek. İşte o zaman bir sonraki karmaya geçiliyor. Hangi konuyu öğrenemediysek aynı konudan tekrar sınava alınıyoruz. Taa ki öğrenene kadar. 
(Bir tanıdığım, uzun süre çok çocuk istedi ama şimdilik olmadı. O halde bu, onun önceki hayatında belki bir anneydi ve çocuklarını öldürdü demek?) Bunu bu kadar ezberci söyleyemeyiz. Onun önceki hayatlarında ne yaşadığına bakılması gerekir. Her kişi kendine has durumlar taşır. İlla herkes aynı olacak diye bir şey yok.
http://www.evrenselfilmler.net/hayat-savunmaya-deger-izle-defending-your-life-720p-izle.html

47- "Meleklerle Yaşamak" kitabının 61. sayfasında akaşik kayıtları ve Başmelek Mikail ile ilgili bir anlatımda "... ingilizcesi daha kısa" diye ifade geçiyor. Akaşik kayıtlar, ingilizce mi? ya da Mikail ingilizce mi konuşuyor?
Mikail herhangi bir dilde konuşmaz. 
(Akaşik kayıtlar?) Akaşik kayıtlar herhangi bir dil değil. 
(Görüntü müdür mesela?) Hayır değildir. Önce hayatında neler yaşadığın, bu hayatında neler yaşayacağın... geçmiş, şimdi ve geleceğin vardır orada. Bütün sözleşmendir yani. 4 boyutlu kitaplar vardır. Bunlar Spatyom'da kütüphanede bulunur. Bu kitaplara biz öldükten sonra meleğimiz yanımıza gelir ve açar. Kitabı açtığında bizim hayatımız hareketli olarak şekillenmeye başlar. Biz hayatımızı görmeye başlarız. Bununla ilgili Michael Newton, "Ruhların Kaderi" kitabında şöyle anlatır: Kızın biri çok zor bir durumdaymış. Köyde yaşıyor ama herşey üstüste geliyor, aile baskısı, tecavüz, hamilelik gibi. Ve dayanamayıp intihar ediyo, ölüyo. Meleği ile birlikte Akaşik kayıtlarından önceki hayatını irdeliyorlar. "Ben neyi yaptım, neyi yapmasaydım, karmam nasıl olsaydı, neyi yapmasaydım daha başarılı olurdum" diye. Meleği diyor ki, "Sen intihar etmeseydin, mücadele etseydin biz sana yardım edecektik. İntihar hiç iyi olmadı aslında" diyor. Kız da diyorki, "Sen orda değildin ama ben ordaydım ve çok zordu benim için" 
Yani bize kızmıyorlar, bağırmıyorlar. Biz kendimiz onlarla sohbet edebiliyoruz. Bize bir zorlama yok. Ailemiz, çocuğumuz, mevkimiz, karımız, kocamız hepsini biz kendimiz seçiyoruz. Öleceğimiz tarih, karmamız, bizi yükselteceğini düşündüğümüz özellik, bizi düşüren özellik... hepsini biz seçiyoruz. Mesela meleğimiz diyorki, "Bak bunu seçmelisin, şundan dolayı." "Ama ben şu aileyi daha çok istedim" "Ama eğer o aileyi seçersen şu şu şu özelliklerden yoksun kalırsın. Bunları bunları öğretemez sana o aile" "Hmm tamam o zaman. Haklısın aslında" Zoraki hiç bir seçim yok. Bunu görene kabul edene kadar bu devam edecek. 
(İyi de, dünyada onca fakir var, hepsi kendi mi seçti yani?) Tabiki de. Yoksul aile, dilenen aile, engelli kişiler, tecavüze uğrayanlar... Her türlü zorluğu buraya gelmeden önce tamamıyla kendisi seçiyor.
Kryon bir melek. Kanal oluyor bir ruh varlığı. Onunla bağlantıya geçiyor. Adam ingilizce bildiği için ingilizce yazıyor. Kanal olan kişi, Japon olsa melek japonca yazacak. Ben geçersem kanal olarak o zaman Türkçe yazacak. Onlar telepati yoluyla gonderiyor, ingilizce konuşmuyor melek. Sana anlamını anlayacağın şekilde telepati ile algılamanı sağlıyor. Sende bildiğin dil neyse onunla yazıyorsun. Yani ne meleğin, ne de Allah'ın dili yok.

48- İntiharın spiritüel açıdan açıklaması nedir?
İntihar tüm dinlerde hatta dini olmayan toplumlarda bile hep yasaklanmıştır."Yapmayın, arada kalırsınız, kötü bir şeydir" denilerek. Araştırmalar, sezgiler, gelinen yollar, regresyon terapilerindeki sonuçlar... hepsi göstermiştirki, İntihar eden kişi arada kalıyor. İşte o insana "Gel, Spatyom'a gel" demiyorlar. Dananın kuyruğunun koptuğu nokta! 
(Peki o ruh nasıl gidebiliyor o halde Spatyom'a?) Belli bir ceza süresi var, arada kalma cezası. Bu da intihar ettiği için. Çünkü burada "Oyundan ben kendim çıkıyorum" diyemezsin. Dersen cezasını çekersin. 
(Peki diyelimki, adam 50 yıl yaşayacaktı sözleşmesine göre ama 30unda intihar etti. O zaman 20 sene ruh arada mı kalacak demek bu?) Belki 500 yıl arada kalır, niye 20 sene arada kalsın. Kişi intihar ettiği zaman sadece kendi hayatını, aileni, sevdiklerini yanlız bırakmış olmuyorsun. Aynı zamanda birsürü iletişime geçeceğin kişinin sözleşmesi yarıda kalmış oluyor. 
(Yani tüm denklemden çıkmış oluyor) Evet. Yani bir sürü insanın oyununu bozmuş oluyorsun. Ve bu öyle bir isyanki, "ben oynamıyorum oyunda" diyorsun. Öyle bir şey yok. Ne yaparsan yap, Spatyom'a geldiğinde evvela (ne kadar kötü şeyler yapsan da) önce sana sarılacaklar sımsıkı. Çünkü hayat o kadar zorki, "ben oranın en zor yer olduğunu biliyorum" diyorlar ve seni oraya gönderiyorlar ve "Orada yaşamanın kolay olmadığını da biliyorum" diyor. "Ve ne olursa olsun sen hepsine katlandın ve devam ettin" 
(O halde tam tersinden şunu söyleyemez miyiz: Burası en varoş gezegen belki ama üniversite son sınıf.) Onu da diyemeyiz. Böyle katı ve belli bir kategoriye sokmak pek mümkün değil. Çünkü bizim spiritüel manada algılarımız çok kapalı burada. Yani buraya üni son sınıf dersek, diğer gezegenlere oldukça haksızlık etmiş oluruz. 
(Yine de diğer gezegenlerde doğmak daha kolay ama anladığım kadarıyla) Evet. Burası daha zor bir mekan. (Peki intihar edip arada kalanlar "arada kalanlar ülkesi" gibi bir yerde mi yaşıyor?) Aynı yerde kalıyorlar ve onlara yardım edilmiyor. 
(Birbirlerini görüyorlar mı peki?) Evet görüyorlar ama görmemesini isterlerse de göstermiyorlar. 
(Tek başına mı kalıyor yoksa o arada diyecektim) Bir ruh varlığı açısından tekamül sadece hayatta olmaz. Ruh bir bütündür. "Ruhun tekamülü bedenlendiğinde başlar, öldüğünde biter" diye birşey yok. Eğer ruh varlığının tekamülü öbür tarafta devam ediyorsa, eğer birilerini görmesi iyiyse görür, görmemesi gerekiyorsa göstermezler. 
(Peki tüm evren bir bütünse, melekler aslında en kötü insanın da bir parçası oluyor.) Evet. 
(Peki o zaman niye bir ruh parçası, diğer bir ruh parçasına böyle bir ceza veriyor?) Bir daha intihar etmesin diye. Bedenlendikten sonra biz bazı durumu unuturuz. Damgalarımız var bizim. Önceki hayatlarımızda neler yaşadığımızı biz hatırlamıyoruz. Fakat eğer sen birini öldürmüşsen ve hemen sonrasında çok acı çekmişsen. Bir sonraki enkarnende de cezalandırıldın: Öldürdüğün için. Daha sonraki bir enkarnende ise diyelimki birine çok kızdın ve "gidecem bu adamı öldürecem. valla dayanamıyorum" dedin. Ama ruhun kendisi biliyorki, "Yapma, çok acı çekersin, bu çok kötü bişey" ve zor durumda da kalsa bunu yapmıyor. Ya da intihar etti, sonrasında çok acı çekti, bunu bidaha yapmıyor. Birinin çocuğunu kaçırdı, sonraki enkarnesinde kendi çocuğu kaçırılıyor. Bir sonraki enkarnede bunu hatırlamıyor. Fakat artık biliyorki, bu çok kötü birşey, bunu yapmaz.

49- Dinazorlar yok olduktan sonra ilk insan neden gönderildi? Adem hangi gezegenden gönderildi? Ve dinazorlar ne yaptı da, "Tamam artık yeter, sizi yok etmek zorundayız" denildi?
Son sorunda bahsettiğin gibi birşey söz konusu değil bir kere. Dünyanın enerjisi dinazorları kaldırmıyordu. Artık başka bir evreydi ve o evre için gerekliydi. Onlarda görevliydi ve gerekli olan görevlerini o zamana kadar yerine getirdiler ve görevleri bitti. Ardından Orion'a gönderildiler. Dünya mekanına ilk insan neden geldi sorusunu düşünürsek, birinin (bir gezegen ya da "uzaylının") fantezisi olsun diye değil, Allah gönderdi ilk insanı. Ve insanların tekamülü için insanlar dünya mekanında üredi. Yani "Hadi burada bişeyler olsun da bizde onlara bakalım" diye değil.
(Adem'in ruhu tekrar geldi mi?) Peygamberlerin ruhu tekrarlanmaz. O da bir peygamberdir.
(Peki dinazorlar fazla geldi dedik, dünyanın enerjisine. Belki fiziksel olarak ağırlıkları da fazla gelmiş olabilir. O halde şu anki toplam insan nüfusu muhtemelen o zamanki tüm dinazorların ağırlığından çok daha fazla. Bu teoriye göre de 1000 yıl sonra insanlar tamamen yok edilip, onun yerine bambaşka varlıkların yaşam süreceği bir gezegen mi olacak dünya?) Olabilir. Biz bir geçiş evresi olabiliriz. Biz beşinci adem evresindeyiz. Bu son evre. Biz kıyamet evresindeyiz. Bu kıyamet evresinin 5 yıl mı, 500 yıl mı süreceğini belli değil.
(Her evre ne kadar?) Eşit değil evreler. Son evre 1000 yılda sürebilir.
(4. evre ne kadar sürmüş?) Her evre aynı uzunlukta değil. Ordan 5. evrenin ne kadar süreceğini bilemezsin. Belli olaylar gerçekleşene kadar o evre devam eder. Bir evre çok kısada olabilir, çok uzunda olabilir. Mesela diyorlar; dünyada bazı depremlerin, bazı felaketlerin olması enerji temizliyor. Enerjiyi kaldıramayan yerler var.
(Niye peki sürekli Japonya kaldıramıyor?) Enerji temizliyor.
(İyide, Çin çok temiz bir yerde Japonya mı çok kirli bir yer, enerji anlamında?) Onların tekamülü açısından da onları deneyimlemeleri lazımdır. Orada başka bir duyarlılık gelişmesi söz konusudur. Orada kendilerini teknolojiye karşı geliştireceklerdir ve insanlığa bu yönde de hizmet etmek üzere kodlanmışlardır.
(Ama spiritüel olarak bu durumun Japonlara hiç bir avantajı yok. Yani bir japon ne kadar çalışıp yeni şeyler icat edip insanlığın hizmetine sunarsa sunsun, kendi ruhani gelişimine bir katkısı yok) İnsanlığa yarar sağlayınca kendi ruhaniliğine de yarar sağlamıyor musun? Başkasına yardım edince kendinde yararlanırsın. En azından kendi etrafında bir felaket olduğunda ölüm hakkında epey bir düşünürsün. Kesinlikle böyledir. Japonların büyük kısmı Şintoist (Budizm'e benzer) ama Van depreminde bize en çok yardım eden ülke olmuştur. Ve gayet hassas, duygusal, vicdanlı insanlardır.

50- İdam edilen ruhlar direkt Spatyom'a alınıyor mu? Ya da onları orada kim karşılıyor? Ya da Arafta kalıyorlar mı?
Ezberci mantıkla bakmamak lazım. Eğer ruh varlığı bu enkarnesinde oldukça kötü bir ruh varlığıysa, idamdan sonra karşılanış şekli ile çok iyi bir ruh varlığının haksızlıkla idam edilmesinden sonra karşılanışı aynı değildir. Çünkü birisinde karma devam eder, ödevi tamamlanmamıştır, tekamül süreci bitmemiştir. Diyebilirsinki, "Her idam, idamdır. Bu böyle olmaması lazım". Ama öyle değil. Çünkü "sen nasıl bir hayat yaşadın, kimin canına kastettin" derler. Amerika'da seri katilin idamı ile Arabistan'da suçsuz yere bir kadının taşlanarak idam edilmesi aynı şey olmaz. Orda sarılır kollanır ve acıları hemen dindirilir. Alana götürülür. Şifacı ikiz kuleler vardır, ruhu temizlenir. Yüksekbenliği ile birleştirilir ki, yüksekbenlik yukarda kalan parçamızdır. Yüksekbenliğimiz yukarda ne kadar çok olursa ruhun temizlenmesi o kadar kolay olur. Yüksekbenlik yukarda ne kadar az olursa ruhun temizlenmesi az olur. Dünyadaki mekanda da eğer ruhtan çok almış olarak gelmişsek biz yaşarken daha güçlü olabiliriz ama yukarıya gittiğimizde temizlenme aşamamız o kadar uzun sürer. Bu bir seçenektir. Bizim temizlenme kulelerimiz vardır. Orada yatırılan bir yer vardır, oraya yatırılırız ve ruhumuz temizlenir. Dolayısıyla ne olursa olsun, idamdan sonra bir arınma temizlenme sürecine gireriz. Allah, diğer evlatları gibi o çocuğunu karşılar, sarılır ve kutlar. Çünkü oyunu tamamlamıştır. Tek başına çıkmadı oyundan.
(En kötü ruh olsa bile mi?) Kesinlikle öyle.
(Yani Hitler bile mi?) şeklinde soru soracaktım ama garson gelmişti, kapamıştık kaydı. 
İŞTE DEVAMI

4 yorum:

  1. o garson gelmemeliydi efe :)
    güzel bir soruydu.

    YanıtlaSil
  2. Bazı notları üzerinde özellikle bırakıyorum Kübra hanım. Bu notların sonrasında üzerinden gittikçe düzelmiş hallerini yayınlayacağız. Hatta dileğim o ki, kitaplaşacaklar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. kitap haline geliceklerini tatmin etmiştim :) bütünün hayrına olsun .

      Sil
    2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil